
Kız kardeşlerimiz ve yoldaşlarımız,
Bugün Dünya Kadın Yürüyüşü olarak, cesaretleriyle diktatörlüğe karşı durup uluslararası bir kıvılcım yakan Mirabel kardeşlerin izinden yürümeye devam ediyoruz.
Bu 25 Kasım’da, hep birlikte sesimizi yükseltiyor ve diyoruz ki: Kadına yönelik şiddete artık yeter! Ne evlerimizde ne işyerlerimizde ne bedenlerimizde ne topraklarımızda ne de yurtlarımızda!
Kadınlara yönelik şiddet her yerde: evlerde, sokaklarda, toplu taşımada, okullarda, işyerlerinde, sosyal medyada, hatta sosyal hareketler, sendikalar ve dini alanlarda bile. Kadına yönelik şiddet her yaştan, her ırktan, her sınıftan ve her bölgeden kadını etkiliyor.
Fiziksel ve cinsel şiddet daha görünür olsa da şiddet; psikolojik istismar, taciz, dijital saldırılar, susturma, kadın liderlerin ve siyasetteki kadınların itibarsızlaştırılması, mahremiyet ihlali ve ekonomik kontrolü de içerir. Her gün binlerce kadın şiddetin her türlüsüne, patriyarkaya, cinsiyetçiliğe, ırkçılığa, homofobiye ve kadınları, kız çocuklarını, gençleri ve farklı cinsiyet kimliklerine sahip kişileri değersizleştiren, dışlayan ve istismar eden tüm sosyal ve kültürel yapılara karşı mücadele ediyor ve şiddeti köklerinden sonlandırmak için politik güç inşa ediyor.
Yıllar süren feminist mücadeleler sayesinde, cinsiyetçi şiddet artık özel bir mesele değil; kökleri patriyarkal tahakküme dayanan toplumsal ve politik bir sorun olarak anlaşılıyor. Patriyarka, ırkçılık ve kapitalizm birbirinden ayrı değildir; bu sistemler birbirini güçlendirir. Kadınlar düşük ücretler, güvencesiz işler, karşılıksız bakım emeği ve hak ve güvencelerden mahrum bırakılma yoluyla sömürülmektedir; bu sömürü, özellikle ırkçılığa maruz bırakılan kadınlarda, işçi sınıfı kadınlarda ve kapitalist birikim tehdidi altındaki bölgelerde yaşayan kadınlarda daha şiddetlidir.
Kadına yönelik şiddet; kadınların bedenlerini, davranışlarını, emeklerini ve özgürlüklerini kontrol altına almanın ve onları başkalarına boyun eğdirmeye zorlamanın bir aracıdır. Bu şiddet; işverenler, dini liderler, öğretmenler, partnerler ve yabancılar dahil toplumun tüm kesimlerinden erkekler tarafından uygulanabilir.
Engelli kadınlar da toplumsal cinsiyete dayalı ve kurumsal şiddet açısından daha yüksek risk altındadır; zorla yapılan tıbbi müdahaleler ve bakım verenlerin istismarı buna dahildir. Koruma, adalet ve destek hizmetlerine erişimleri ise ayrımcılık ve erişilebilir olmayan sistemler nedeniyle engellenir.
Kadınlar hem yakın ilişkilerinde ve işyerlerinde hem de göç ettiklerinde, sınır geçişlerinde, mülteci kamplarında, işgal altındaki topraklarda ve emperyalist çıkarlardan kaynaklanan savaşlar sırasında şiddet görmektedir.
Venezuela, Küba, Cezayir ve İran’daki tek taraflı zorlayıcı yaptırımların ve ablukaların, kadınların yaşamını, haklarını ve fiziksel/psikolojik sağlıklarını özellikle etkileyen savaş suçları olduğunu vurguluyoruz. Savaşlar ve çatışmalar patriyarkal şiddeti derinleştirir; militarizmi meşrulaştırır, saldırganlığı normalleştirir ve kadın bedenlerini savaş alanına dönüştürür. Hükümetlerde yükselen faşist aşırı sağın; patriyarkal, kapitalist, ırkçı ve gerici mekanizmalarla kadın bedenleri ve kadınların yaşadığı bölgeler üzerinde kontrol kurarak şiddetten uzak yaşama hakkı dâhil temel insan haklarında geri adım yarattığını ifşa ediyoruz.
Sudan’dan Kongo Demokratik Cumhuriyeti’ne… Batı Sahra’dan Haiti’ye ve Filistin’e… Amerika’dan Avrupa’ya, Asya’dan Afrika’ya ve Okyanusya’ya kadar kadınlar kadın cinayetlerine kurban gidiyor; fiziksel, cinsel ve ekonomik şiddet görüyor; yerinden ediliyor; baskı, militarizasyon ve yaşam kaynaklarının ve topraklarının gaspıyla karşı karşıya kalıyor.
Bu nedenle şiddetin bir kader değil; bir kontrol sistemi olduğunu ve her yerde adının konması, teşhir edilmesi ve reddedilmesi gerektiğini söylüyoruz.
Bu yıl da taleplerimizi yineliyoruz:
- Şiddet meydana gelmeden önce önleme mekanizmaları kurulmalı.
- Okullar, işyerleri, sağlık ve güvenlik hizmetleri gibi tüm kurumlardan; kurumsal ve ırkçı şiddet dahil olmak üzere şiddeti önlemek ve ele almak için somut adımlar atılmalı.
- Bölgelerimizin militarizasyondan arındırılması ve kadınların emeğini, yaşamını ve topraklarını sömüren kurumsal ve ekstraktivist ekonomiler son bulmalı. Ulusötesi şirketler topraklarımızdan çekilmeli.
- Kamu kaynaklarının silahlardan, savaşlardan ve borçtan uzaklaştırılıp; bakım, eğitim, gıda egemenliği ve adalet ile onur temelli topluluk ekonomilerine aktarılmalı.
- Afrika ve Küresel Güney’de kadınların ve aktivistlerin öldürülmesi, kriminalize edilmesi ve zorla kaybedilmesi sona erdirilmeli.
- Devletler, şirketler, milisler ve silahlı güçler tarafından işlendiğinde dahi cinsel ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin insanlığa karşı suç olarak kabul edilmeli ve hesap verilebilirlik sağlanmalı.
- Venezuela, Küba, Cezayir ve İran gibi yerlerde ataerkil şiddeti derinleştiren ve kadınların temel haklarını yok eden tek taraflı zorlayıcı yaptırımlar ve ablukalar kaldırılmalı.
- Patriyarkal, ırkçı, gerici ve kapitalist politikalarla kadınların bedenlerine, özerkliklerine ve topraklarına saldırarak temel hakları geriye götüren aşırı sağ faşist hükümetlerin yükselişi kesin bir dille reddedilmeli.
- Sudan ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nden Batı Sahra’ya, Filistin’e ve ötesine kadar cinsel şiddet, yerinden edilme ve toprak/yaşam kaynaklarının gaspını üreten savaşlar, işgaller ve militarizasyon derhal sona erdirilmeli!
Şiddetin sona erdirilmesi bir günlük ya da on altı günlük bir kampanya değildir. Bedenlerimiz ve cinselliklerimiz üzerinde özerklik, emek hakları, sosyal koruma, eğitim, barınma, sağlık hizmetleri, üreme hakları ve LGBTQ+ özgürlüğüyle bağlantılı kesintisiz bir mücadeledir. Ataerkil ve ırkçı kapitalizm direnecek; bu nedenle uyanık olmalı ve örgütlü kalmalıyız. Dünya çapında hareketleri, toplulukları ve örgütleri her gün kolektif feminist eyleme çağırıyoruz.
Savaşlara HAYIR, kapitalizme ve emperyalizme HAYIR, yıkım ve sömürü üreten tüm sistemlere HAYIR demeden kadına yönelik şiddeti sonlandıramayacağımızı biliyoruz. Kadınlara yönelik şiddet; yoksulluğu, yerinden edilmeyi, savaşı ve çevresel yıkımı tetikleyen aynı güçler tarafından beslenmektedir. Mücadelemiz dünyanın her yerindeki ırkçılık karşıtı, anti-kapitalist, sömürgecilik karşıtı ve barış mücadeleleriyle bağlantılıdır.
Biz, kadınların onur, özerklik, eşitlik ve özgürlük içinde yaşadığı bir dünya kurmaya devam edeceğiz!
Şiddet nasıl politikse, direnişimiz de politiktir!
Kadınların hayatını değiştir ki dünya değişsin!
Dünyayı değiştir ki kadınların hayatı değişsin!



