Pandemi günleri ve sosyal tecrit ihtiyacı, uzunca bir süredir ırkçı kapitalizme yönelttiğimiz feminist eleştirinin konusu olan birçok şeyi gözler önüne serdi. Yaşamak için zorunlu olan işler, (ücretli ya da ücretsiz) bakım, gıda üretimi ve hayatın devamını sağlayan ama çoğunlukla görünmeyen gündelik işler daha fazla önem kazandı. Bütün bu işler farklı biçimlerde yapılır: çoğunlukla kadınlar tarafından, düşük ücretli ve genellikle haktan mahrum olarak topluluk düzeyinde (bazı ülkelerin halk mutfakları gibi) iş birliği ve dayanışma ilişkileri yardımıyla halkın çoğunu besleyen bilge köylü tarımı (agro-ekoloji) üretimiyle yapılır. Fakat insan yaşamını riske sokan büyük işletmelerin açgözlülüğü karşısında görüyoruz ki neyin zorunlu olup olmadığını belirleyen hangi perspektiften baktığımıza bağlıdır. Sermaye (ve dolayısıyla ulus-ötesi şirketler) açısından zorunlu olan şey, kârdır.
Şirketlerin iktidarına karşı 24 saat Feminist Dayanışma içinde karşı çıkışlarımızla alternatiflerimizle, örgütlü kadınlar olarak öz gücümüzle küresel olarak birleşeceğiz ve hepimiz özgür oluncaya dek yürümeye devam edeceğiz.